Son 15 yılda 150’den fazla ülkede izlenen Türk dizileri, sadece bir eğlence ürünü olmanın çok ötesine geçti. Hem akademisyenler hem de izleyiciler arasında sıkça tartışılan soru şu: Bu diziler dedikodu, ihanet, agresyon ve manipülasyon dolu ilişkileri normalleştirerek “toksik ilişki” kültürünü mü yaygınlaştırıyor, yoksa sadece dramatik hikâye anlatıcılığının bir parçası mı?
Eleştirel Bakış: Tekrarlanan Toksik Temalar
Birçok uzman, özellikle şu kalıpların sıkça tekrarlandığını belirtiyor:
- Şiddet içeren kıskançlık sahneleri (tokattan tutun da tehdide kadar)
- İntikam odaklı hikâyeler ve “gözün üstünde kaşın var” tarzı dedikodu kültürü
- Kadın karakterlerin sürekli ağlaması, bağırıp çağırması ve duygusal patlamalar
- “Aşk için her şey mübah” mantığıyla işlenen aldatma, yalan ve manipülasyon
Psikolog Dr. Beyhan Budak ve bazı sosyologlar, özellikle genç izleyicilerin bu sahneleri “gerçek aşkın böyle olması gerektiği” şeklinde içselleştirebileceğini, öfke kontrolü zayıf karakterleri “karizmatik” sanma riski taşıdığını söylüyor.
Yapımcılar ve İzleyicilerin Savunması
Dizi yapımcısı İzzet Pinto ve birçok senarist ise şu noktalara vurgu yapıyor:
- “Biz toplumun aynasını tutuyoruz, toplumda var olan çatışmaları gösteriyoruz. İzleyici zaten gerçek hayatta bunları yaşıyor.”
- Çatışmasız dizi reyting alamaz; dram olmadan duygusal bağ kurulamaz.
- Aynı dizilerde empati, dayanışma, aile bağları ve affetme gibi pozitif temalar da çok güçlü işleniyor.
- “Kötü karakter” her zaman cezalandırılıyor; izleyiciye “bu davranış yanlıştır” mesajı veriliyor.
Uluslararası dizi dağıtım danışmanı ise şöyle diyor: “Çatışmalı hikâyelerde bile karakterler ahlaki ikilemlerle karşılaşıyor ve çoğu zaman uzlaşma yolunu buluyor. Bu, izleyiciye derinlik katıyor.”
Gerçek Hayat Etkisi: Araştırmalar Ne Diyor?
- 2023’te Mısır’da yapılan bir çalışma: Türk dizilerini düzenli izleyen genç kadınların %38’i “kıskançlık aşkın kanıtıdır” cümlesine katılma eğiliminde.
- Latin Amerika’da 2024 araştırması: İzleyicilerin %62’si dizilerdeki toksik davranışları “abartılı ve gerçek dışı” bulduğunu, sadece %11’i “örnek alınabilir” gördüğünü belirtti.
- Türkiye’de 2022’de yapılan bir yüksek lisans tezi: Düzenli dizi izleyicisi gençlerde “duygusal patlama ile sorun çözme” eğilimi, izlemeyenlere göre %27 daha yüksek.
Sonuç: Tamamen Zehirli mi, Yoksa Karmaşık Bir Ayna mı?
Türk dizileri ne tamamen masum ne de tamamen zehirli. Evet, toksik ilişki dinamiklerini ve öfke patlamalarını sıkça gösteriyor ama aynı zamanda:
- Bu davranışların bedelini ödettiriyor,
- Empati, fedakârlık ve aile birliğini yüceltiyor,
- İzleyiciyi “iyi-kötü” ayrımı yapmaya zorluyor.
Yani sorun dizinin kendisinden çok izleyicinin eleştirel bakış açısında bitiyor. 13 yaşındaki bir genç “böyle aşık olmalıyım” diye izliyorsa risk var; 30 yaşındaki bir yetişkin “ne kadar abartılı ve dramatik” diye gülerek izliyorsa sorun yok.
Kısacası Türk dizileri toksik ilişkileri “teşvik etmiyor”, ama yeterince eleştirel izlenmezse normalleştirebiliyor.





